“Mükemmelliği Sürdürmek”
Türkiye Kalite Derneği (KalDer) ve TÜSİAD işbirliği ve dergimiz KobiEfor’un iletişim sponsorluğu ile düzenlenen 24. Kalite Kongresi’nde, ‘2015 Türkiye Mükemmellik Ödülleri’ sahiplerini buldu. 23. kez gerçekleşen törende; Damla Su Sapanca Fabrikası, Antalya Muratpaşa Sabiha Gökçen Anaokulu ve İETT İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne Türkiye Mükemmellik Ödülü, İGDAŞ’a ise Türkiye Mükemmellikte Süreklilik Ödülü verildi.
Türkiye Kalite Derneği (KalDer) ve TÜSİAD işbirliği ve dergimiz KobiEfor’un iletişim sponsorluğu ile 17-18 Kasım’da, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen 24. Kalite Kongresi ve 2015 Türkiye Mükemmellik Ödülleri Töreni, ‘Mükemmelliği Sürdürmek’ ana temasıyla gerçekleştirildi. İş dünyasından 90’ı aşkın konuşmacı ve yaklaşık 3 bin kişinin katıldığı etkinliğe, KalDer ile TÜSİAD’ın 23 yıldan bu yana ortaklaşa düzenlediği Türkiye Mükemmellik Ödülleri damgasını vurdu.
Küçük ve orta ölçekli işletmeler kategorisinde Damla Su Sapanca Fabrikası, küçük ve orta ölçek kamu yönetimi ve toplum hizmetleri kategorisinde Antalya Muratpaşa Sabiha Gökçen Anaokulu, büyük ölçek kamu yönetimi ve toplum hizmetleri kategorisinde İETT İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Türkiye Mükemmellik Büyük Ödülü’nü aldı. İGDAŞ İstanbul Gaz Dağıtım A.Ş.’ye ise Türkiye Mükemmellikte Süreklilik Ödülü verildi.
“İnovasyon Türkiye’nin önceliği olmalıdır”
Toplam kalite yönetim felsefesinin yaygınlaşmasında önemli rol oynayan organizasyonun açılışında konuşan KalDer Yönetim Kurulu Başkanı A. Hamdi Doğan, KalDer’in 25. yılını kutladığını belirterek, sözkonusu etkinliğin Avrupa’nın en büyük paylaşım platformu olduğunu söyledi.
Doğan, 20’den fazla oturum, 90’ı aşkın konuşmacının yeraldığı kongrenin bugüne kadar; “Fark yaratmak, yenileşimi yönetmek, düşünce kalitesi, geleceği şekillendirmek, sürdürülebilir gelecek, mükemmeli yaşamak ve mükemmeli paylaşmak temalarıyla gerçekleştirildiğini anlattı:
“Bu rastgele sıralanmış bir dizin değildir. Tam anlamıyla; işletmeler için, toplum için ülkemizin geleceği için vizyonu doğru ortamda doğru zamanda aramaktır. Bunun için günümüzün kaldıracı inovasyondur. Buna hem modelimizde hem tematik konferanslarımızda yer vererek farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Varolan insan kadar farklı fikirler vardır. Bu zenginliği kullanmamak hata olur. İnovasyon Türkiye’nin önceliği olmalıdır. Geleceğe bakmak ve büyük fotoğrafa odaklanmak gerekli. Nesnelerin birbiriyle konuştuğu bir geleceğe gidiyoruz, hazır olmalıyız” dedi.
“Sanayide dönüşüm, küresel rekabette dönüşümün tam odağında”
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran-Symes, günümüzde yerel rekabetin yeterli olmadığını belirterek, öne çıkan trendlerin internet ve yaratıcılık olduğunu söyledi. Yenilikçi olabilmenin şirketlerin kaderleri üzerinde önemli bir etkisi olduğuna inandığını belirten Symes, TÜSİAD’ın sanayi vizyonu olan ‘endüstri 4.0’ı anlatarak şirketlerin küreselleşme, rekabete çıkabilmek ve çağı yakalayabilmek için bu vizyon doğrultusunda hareket etmesi gerektiğini paylaştı. Bu vizyonun sunduğu metodoloji ve teknolojilerle esnek üretimin yapılabildiğini, kişiselleştirilmiş ürünler üretebildiğini aynı zamanda enerji verimliliği sağlanabildiğini kaydeden Symes, “Sanayide dönüşüm küresel rekabet olarak dönüşümün tam odağında bulunuyor” dedi.
“Mükemmelliğin yaygınlaştırılmasında başarılı ülkelerden biri Türkiye”
Avrupa Kalite Yönetim Vakfı (EFQM) Yönetim Kurulu Başkanı Andreas Wendt ise mükemmelliğin yaygınlaştırılmasında Türkiye’nin en başarılı ülkeler arasında olduğuna işaret etti. Özellikle otomotiv, sağlık, eğitim ve kamu sektörlerinde Türkiye’nin iddialı olduğunu öne süren Andreas Wendt, “KalDer, Avrupa’da bu işi yapan en iyi kurumlardan biri. 25. yılını kutluyor, başarısının devamını diliyorum. En son 2000 yılında katıldığım kalite kongresi son derece başarılı geçmişti. Aynı tabloyu şu an burada da görüyor, yaratacağı etkinin faydalı olacağını düşünüyorum” diye konuştu.
“Bu modelle çok şey öğrendik”
Kongrenin Özel Konuşmacısı olan Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, KalDer ile TÜSİAD Başkanı olduğu dönemde; 1992 yılında tanıştığını hatırlatarak, “KalDer İş Mükemmelliği Modeli, vizyon ve başarma azmini iş hayatımıza yansıtmanın aracı oldu. Kuruluşlarımızda başlattığımız dönüşüm çabalarına yol gösterdi. Model ortak bir dil yarattı ve bu dili kullanarak mükemmellik arayışını kültürlerimize işledik. Bir resmin bütününü görmenin ne kadar önemli olduğunu model sayesinde öğrendik” dedi.
Eczacıbaşı, ‘İş Mükemmelliği Modeli’nin öğrettiği en değerli yaklaşımlardan birisinin de modelin yarısı olarak kurgulanan sonuçları önemsemek ve ölçmek olduğunu kaydetti:
“25 yıl sonra bugünlerde iyice fark ediyoruz ki doğal kaynaklarımızı, sonuçlarını hiç hesaplamadan, tüketmişiz. Havamızı, suyumuzu, toprağımızı, ölçüsüzce kirletmişiz. Dünyamızı yaşanabilir bir yer haline getirebilmek için iş dünyasının girişim gücünden nasıl yararlanabiliriz? Faaliyetlerimizin toplum ve özellikle doğa için yarattığı sonuçları nasıl etkin bir şekilde ölçülebilir hale getirebiliriz? İş dünyasında ‘kalite kavramı’ etrafında yarattığımız sahiplenmeyi, ‘sürdürülebilir bir gelecek yaratmak’ için nasıl sağlayabiliriz? Günümüzün can yakıcı sorularının bunlar olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç odaklı olmak, sonuçları ölçmek, ‘iş mükemmeliği modeli’nin bizlere kazandırdığı önemli değerlerden sadece birisi.”
“Mükemmele erişme zor ve emek istiyor”
Törene video masajıyla katılan Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, rekabette hız kazanmak ve global hedeflere odaklanmak isteyen Türkiye’nin öncelikle yönetim kalitesini artırması gerektiğini aktardı. Sabancı, Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı (EFQM) modeli ile başlayan mükemmellik serüveninin bugün yüzünü açık inovasyon ve işbirliklerine çevirdiğini dile getirdi.
Sabancı, toplam kalite sisteminin doğasında artık çok paydaşlılığın yattığına işaret etti: “Türkiye yönetimden performansa, sürdürülebilirlikten inovasyona her alanda mükemmelden daha azını kabul etmemesi gereken bir geleceğe doğru hızla ilerliyor.” Mükemmele erişmenin zor ve emek isteyen bir süreç olduğunu vurgulayan Sabancı, şunları kaydetti:
“Aynı zamanda bitmeyen, sonu olmayan bir yolculuk. Bu yolculukta sürekli daha iyiyi aramak, bugün iyi yaptıklarımızı bir gün sonrasında yeniden sorgulamak, değişime ve değiştirmeye açık olmak var. Bu yolculuklarda duraklar da var elbette. Her ödül bir durak diyebiliriz. 1996 yılında Brisa’nın ilk Avrupa Kalite Ödülü’nü alması, ardından da 1997 yılında Beksa şirketimizin EFQM Büyük Ödülü’nü, 1996 yılında Kordsa Türkiye Mükemmellik Büyük Ödülü’nü almamız bizim topluluk olarak doğru yolda olduğumuzu bir kez daha ortaya koydu. Bugün de KalDer, bu başarılarımızı bir kez daha takdir etme nezaketini gösterdi.”
EFQM CEO’su Leon Tossaint, KalDer’in 25. yılını kutladı, 24. Kalite Kongresi’nin başarılı geçmesi temennisinde bulundu.
G20’de KOBİ vurgusu
G20’nin Ardından Oturumu’nun başkanlığını Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ yürüttü.
KalDer Yönetim Kurulu Üyesi ve Bosch Türkiye ve Ortadoğu Başkanı Steven Young, dünyada kadın istihdamının arttırılması gerektiğine değinerek, bugün dünyada kadın ve erkekler eşit istihdam edilseydi dünya GSMH’sının yüzde 20 daha fazla olabileceğine dikkat çekti. Kadınlar ve gençlerin istihdamının yanısıra kadınların yönetim seviyesinde olmasını da çok önemsediklerini dile getiren Young, “Toplumun belkemiği kadındır” dedi.
Otomotiv dünyasına son 100 yıldır yön veren bir şirket olarak Bosch’un gelecek öngörülerini de paylaşan Young, 2020’den itibaren araçların sürücüye ihtiyaç duymadan kendi kendilerini kullanabileceğini, bu değişimin birçok meslek kolundaki insanın işsiz kalmasına sebep olacağını aynı zamanda yeni işkolları da yaratacağını belirtti.
Etik ve İtibar Yönetim Derneği Genel Sekreteri Tayfun Zaman, aynı zamanda OECD Bölgesel Yolsuzlukla Mücadele Danışma Kurulu Üyesi olduğunu belirterek, KOBİ’lerde yolsuzlukla mücadele ve gümrüklerde yolsuzlukla mücadele üzerine çalıştıklarını anlattı. G20-B20 döneminin iyi yönetildiğini ve iyi bir içerik üretildiğini söyleyen Zaman, bugüne kadar yolsuzlukla mücadelenin hep devlet sorunu olarak düşünüldüğünü ve özel sektörün bu konuya hiç eğilmediğini ifade etti. Zaman, adil çalışan şirketlerin yüzde 20 veriminin yolsuzluk nedeniyle kaybolduğuna işaret etti. “Kapitalizmin temel dinamiği tüketendir” diyen Zaman, kapitalizmde bir düzelme bekleniyorsa tüketicilerin bir ağırlık ortaya koyması gerektiğini vurguladı.
TEPAV G20 Çalışmaları Merkezi Direktörü Ussal Şahbaz, Bu yıl G20’de KOBİ’lere vurgu yapıldığını aktaran Şahbaz, KOBİ’lerin sorunlarından sözetti: “KOBİ’ler büyük şirketlerle ilişkiye geçemiyor, finansman sorunlarını çözemiyor. KOBİ’ler yetenekli eleman bulamıyor.” Şahbaz, “G20 ilk defa özel sektörün kurduğu bir kuruluşu; Dünya KOBİ Forumu’nu desteklediğini açıkladı. G20’den en çok konuşulan konulardan birinin de küresel ticaret olduğuna değinen Şahbaz, Türkiye’nin ticaret açısından köprü bir ülke olduğunu vurguladı.
Kalkınma için daha fazla kadın
“Türkiye için Kalkınma Reçetesi: Daha Fazla Kadın İstihdamı, Daha Fazla Kadın Yönetici, Daha Fazla Kadın Girişimci” Oturumu’nun moderatörlüğünü KalDer Genel Sekreteri Akın Alıkçıoğlu yürüttü. Alıkçıoğlu, kadınların güçlü olduğu ülkelere ilişkin verdiği bilgide 1. sırada Jamaika, 2. sırada Kolombiya ve 3. sırada Saint Lucra bulunduğunu, gelişmiş ülkelerin sıralamada ortalarda yeraldığını Türkiye’nin ise sıralamaya 94. sıradan girdiğini söyledi. TurkishWIN Kurucusu ve Küratör Melek Pulatkonak, 5 yaşında olan The Turkish Women’s International Network (TurkishWIN) hakkında bilgi vererek, 550 bin üye ile 20 bin kişiye ulaştıklarını belirtti. Kadınları biraraya getiren ilk uluslararası iletişim ağı olan TurkishWIN’de gerçek hayat hikayeleriyle kadınlara ilham verdiklerini paylaşan Pulatkonak, “Yeni bir çalışmaya imza atıyoruz ve Bin Yaprak projesini başlatıyoruz. 81 ilde 2020’de 12 milyon kadın ve erkeğe ulaşmayı hedefliyoruz” dedi.
Düzce Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof.Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu, bir kadının hem lider hem yönetici hem de bir anne olabileceğini belirterek, Türkiye’deki üniversitelerde liderlik iyileştirme programı (TULİP) hakkında bilgi verdi. Türkiye’de üniversitelerde kadın akademisyen sayısının AB’nin çok üstünde olduğunu ancak yönetici sayısının az olduğunu, 200 üniversite içinde 13 kadın rektörün bulunduğunu hatırlatan Şerifoğlu, “Burada bir çelişki var. Kadınlar olarak sayısal üstünlüğün peşinde değiliz ama kadınların atandıkları seviye ve gücü önemli. Kadının kadın gibi olması ve erkekleşmeden varolması önemli. Bu nedenle TULİP’i hayata geçirdik. 2012 yılından bu yana genç akademisyenlere ulaşıp onların mücadele etmesini hedefliyoruz” dedi. Şerifoğlu, kadınlar için cam tavanın olmadığını kalın bir erkek tavanın bulunduğunu savundu.
DAIKIN CEO’su Hasan Önder ise yürüttükleri SAKURA projesi hakkında bilgi verdi. SAKURA Kadın Girişimci Destek Projesi’nin KOSGEB, KalDer ve DAIKIN’ın işbirliğiyle hayata geçtiğini ve sıfır sermaye ile kadına iş imkanı sağlandığını duyurdu. Önder, “6 ay yoğun eğitimin olduğu bir sistem uyguluyoruz. Bu projede 3 yılda ısıtma ve soğutma sektöründe hedefimiz başarılı 100 kadın girişimciyi oluşturmaktır” dedi. Ankara SAKURA DAIKIN Bayii Sahibi Müzeyyen Karagöz ise projede yeralan ilk 8 girişimciden biri olduğunu bu alanda faaliyet yürüterek başarı hikayesi yazmak istediğini aktardı.
Sanayi Devriminden Dijital Devrime Geçiş
Oturum başkanlığını Hürriyet Gazetesi Yazarı İsmet Berkan’ın yürüttüğü “Sanayi Devriminden Dijital Devrime Geçiş” Oturumu’nda dijitalleşmenin etkileri ele alındı. İsmet Berkan, bilgiyi işleyen sektör; bilişimin bile çalışan bulmakta zorlandığına değindi. Berkan, sürdürülebilir olmanın yolunun bir adım sonrayı düşünmekten geçtiğini söyledi.
Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Enis Turan Erdoğan, yurtdışında büyük kuruluşların 40-50 bin mühendis çalıştırdığından sözederek Türkiye’de ise 100 tane yazılım mühendisi bulmanın bile zor olduğunu söyledi. Vestel’e 40 yazılım mühendisi gelmesi halinde hepsini çalıştırabileceğini ifade eden Erdoğan, akıllı televizyonlar ve tüm beyaz eşya ürünlerini 152 ülkeye ihracat yapan Vestel’in “Neden cep telefonu yapmayalım?” diye yola çıktığını Venus V3’ü geliştirdiklerini anlattı.
Netaş ÇEO’su C. Müjdat Altay, Türkiye’nin en köklü teknoloji şirketi olduklarını belirterek, 900 elektronik ve bilgisayar mühendisi istihdam ettiklerini ve dünyada 180 ülkede yazılım ürünlerinin koştuğunu söyledi. Teknoloji aşklarının sonsuza dek devam edeceğini kaydeden Altay, günümüzde sürdürülebilirliğin çok önemli olduğuna değindi. “Ar-Ge adım adım ızdıraptır” diyen Altay, Ar-Ge’nin 5 dakikada Beşiktaş bir iş olmadığını dile getirdi. İnsan kaynağı ve parasal kaynağın işletmeler için öneminden sözederek, Netaş’ın insan kaynağı açısından oldukça çekici olduğunu ifade etti: “Kaynağı seçerken biz bu kaynağa değer katabilir miyiz diye bakıyoruz.”
TeknoSA Genel Müdürü Bülent Gürcan, 2.5 milyon çalışanı bulunan Türkiye perakende sektörünün sahada çalışacak gençler bulmakta zorlandığını dile getirdi. Mağazalarında 3 bin çalışanı bulunan TeknoSA ürünlerinin 10 bin noktada satıldığı bilgisini veren Gürcan, yeni çalışanlar bulmada sıkıntı yaşadıklarını anlattı. Türkiye’nin katmadeğeri yüksek ürünler üretmesi gerektiğini vurgulayan Gürcan, devlet teşviklerinin önemine dikkat çekti.
Dijitalden kaçınılmaz
“Çalışma Hayatında Yeni Trendler” Oturumu’nun moderatörlüğünü 24 TV Ekonomi Müdürü Zeliha Saraç yürüttü. KalDer Yönetim Kurulu Üyesi ve Vodafone Türkiye İK İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Pınar Kalay, her şeyin dijitalleşmeye başladığını, insanların fiziksel ihtiyaçlardan daha fazla dijital ürünlere para vermeye başladığını hatırlattı. Kalay, dijitalleşmenin aracıları ortadan kaldırdığını hatırlattı: “Mikroçipi olan her şey internete bağlanıyor. Mikroçipler o kadar küçüldü ki insana, hayvana ve nesnelere takılabiliyor. Önümüzdeki dönem nesnelerin interneti dönemi olacak. Örneğin sürücüsüz araçlar artık ağırlık kazanacak. Robotlar trendi başlayacak.” İnsanların daha duygusal daha yaratıcı işlerde başarılı olacağını ve robotların servis ve üretimde daha ağırlık kazanacağını dile getiren Kalay, şirketlerin bu dönem daha fazla bireysel ihtiyaçlara önem vermesi gerektiğini anlattı.
Kariyer.net Genel Müdürü Yusuf Azoz ise şunları söyledi: “Küreselleşme 3. evresinde. İlk küreselleşmede ülkeler arasında rekabet vardı. İkinci aşamada uluslararası şirketlerin rekabeti ağırlık kazandı. Üçüncü evrede ise bireylerin birbiriyle rekabet ettiği bir döneme girdik. İnternet sınırları ortadan kaldırdı. Bu gelişim insanların hayat tarzlarını da etkiledi. Dijital dönüşüm ve hız var. 20 yıl önce e-posta yoktu. Kurye sistemiyle çalışırdık.” Dijital dönüşümün firmaları yok ettiğini dile getiren Azoz, içinde bulunduğumuz dönemde yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Çalışanlar esnek ve değişime açık olmalı. Sorgulanmalı. Yoksa başkası sorguluyor. Takım çalışması ağırlık kazanmalı. İletişimde yüzyüze iletişimi tercih etmeliyiz.”
KalDer Yönetim Kurulu Üyesi ve LC Waikiki Yönetim Kurulu Üyesi Necip Özçer ise bireylerin rekabetinin önplana çıktığı bir dünyada yaşandığını belirterek, “Bireylerin sorumlulukları artıyor. Çalıştığı yerde memnuniyet için dış motivasyondan iç motivasyona dönülüyor. İnsanlar, iş, eş ve aş dışında kendilerinin yeraldığı yeni bir olgunun peşinde koşuyor. Motivasyon ve çalışan mutluluğu böyle sağlanıyor” dedi.
Girişimci risk alır, fırsatları görür
Girişimcilik Oturumu’nun moderatörlüğünü TOSYÖV Yönetim Kurulu Başkanı ve KobiEfor Dergisi Sahibi Yalçın Sönmez yürüttü. Sönmez, girişimci tanımıyla başladığı konuşmasında girişimciliğin bir işletmecilik felsefesinin ötesinde bir yaşam felsefesi olduğunu söyledi. Türkiye’de girişimci potansiyelinin yüzde 30’un üzerinde fakat girişimci sayısının az olduğunu belirten Sönmez, “Bu yüksek girişimci potansiyelini değerlendirdiğimiz zaman sürdürülebilir kalkınma ve ekonomide reel yüksek büyümeyi yakalamış olacağız. Bunu nasıl yaparız sorusuna gelindiğinde verilecek tek bir yanıtım var: Düşünüş tarzımızı, iş yapma şeklimizi, eğitim yapımızı ve engelleyici alışkanlıklarımızı derin bir restorasyona tabi tutmamız kaçınılmazdır” diye konuştu.
Son 5 yıldır en çok girişimcilik konusunun her platformda dile getirildiğini hatırlatan Sönmez, kamunun bir yol haritası ortaya koyduğunu ancak girişimciliğe yatırımın en stratejik alanının eğitim olduğunu savundu. Sönmez, şunları söyledi: “Eğitime yatırım girişimcilik konusunda en verimli ve kestirme alandır. Bu nedenle özel kesimde ve kamuda girişimci eğitimi katmadeğeri en yüksek yatırım konusu olarak ele alınmalıdır. Misal verecek olursam; Türkiye’de üniversite mezunu girişimci oranı 2006 yılında yüzde 15.30’du. Bu oran 2013’te yüzde 44’e yükseldi. Bu bize, eğitilmiş gençlerin artık girişimciliği alternatif bir kariyer olarak seçmeye başladığını gösteriyor. Eğitimle birlikte ihtiyaçtan dolayı girişimcilik faaliyeti azalıyor, fırsata dayalı girişimcilik faaliyeti artıyor.”
Girişimci eğitiminde model ithalinin doğru olmadığını vurgulayan Yalçın Sönmez, her ülkenin girişimcilik kültürünü kendi kültürel mirası içinde geliştirmek zorunda olduğunu çünkü toplumların tarihsel süreç içinde oluşan, genetik kültürel kodlarının bulunduğunu savundu. Sönmez, şu noktalara değindi: “Demek ki; Türkiye’de oluşturacağımız girişimcilik eğitimi modeli, kültürel mirasımızın engel unsurlarının ayıklanması, fakat modernleşmeye güç sağlayan unsurlarının korunması yoluyla yaratılacaktır. Şu da çok önemlidir ve deneylerle sabittir. İstanbul’da uyguladığınız girişimci eğitimi ile aldığınız sonuçları Ağrı’da alamazsınız. Bu nedenle Türkiye’de makro düzeyde girişimci ekosistemini, bölgesel kültür havzalarının gerçekliğini ve zenginliğini esas alarak inşa edebiliriz.”
Girişimciye destek hızla artmıyor
Girişimci sayısının arttığı ama destek finansman araçlarının aynı hızla artmadığını gözlemlediklerini dile getiren Sönmez, bu noktada, geleneksel finansman araçlarının ihtiyacı karşılayacak hızda geliştirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Sönmez, şu noktalara dikkat çekti: “Ancak yenilikçi finansman modellerini de giderek yaygın biçimde kullanmalıyız. Bu noktada bilişim teknolojilerinin sağladığı imkanlar ve ‘sosyal girişimcilik’ kavramı devreye girmektedir. Bunu düşünürken girişimcilik yaşının düştüğünü, bilişim temelli birçok uygulamanın, sosyal ağların, blogların henüz 15-16 yaşlarında, lise çağındaki girişimciler tarafından başlatıldığını da görmeliyiz.
ABD ve diğer gelişmiş ülkelerdeki girişimciliği destekleme modelleri incelendiğinde kamu kurumlarının politika oluşturma, fon sağlama ve denetleme fonksiyonlarını üstlendiği, destek uygulamalarının ise onaylanmış aracı mezo-kurumlar (kar amacı gütmeyen kuruluşlar, özel kuruluşlar, STK’lar, üniversiteler vb.) aracılığıyla yürütüldüğü görülmektedir. Böylece programlar daha etkin olarak ve daha az bürokrasi ile uygulanabilmektedir. Destek ve hizmetlerin etkin biçimde verilmesi ve yaygınlaşmasına etkisi yönünden bu uygulamaların gözden geçirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.”
Hukukçuluktan sanayiciliğe başarı hikayesi
Dinamik Yapı Yönetim Kurulu Başkanı ve Fenerbahçe Spor Kulübü Yüksek Divan Kurulu Başkanı Vefa Küçük ise hukukçu olduğunu ancak daha sonra bilmediği bir alana girerek girişimci olarak sanayiciliğe adım attığını açıkladı. İş hayatında inişli çıkışlı dönemler yaşadığını aktaran Küçük, iş hayatında aldığı risklerden örnekler sundu. Küçük, “Avukatlık riskli bir meslek değildi. Ama sanayicilik, işadamlığı, girişimcilik akşam yatarken yarın ödeyeceğiniz çek ve senedin düşünüldüğü bir süreçti. Ama paradan öte itibarın önplanda olduğunu yaşadıkça, ticaret yaptıkça gördük. İtibarınız varsa paranız yoksa dahi o itibar sizi basamak basamak yukarı taşımıştır. Ben de o basamakları çıka çıka sanayicilik yaptım” dedi.
Vefa Küçük, ilk olarak demir-çelik sektöründe inşaat demiri üreten iş kolunda fabrikaları olduğunu şu anda yaptığı müteahhitlik işinin ise ailenin ikinci işi olduğunu aktardı: “Sanayiciliğe geçince hep bilmediğim işlerle uğraştım. Ama bizim gibi müteşebbislerin anlaması şart değil. Anlarsa ne ala da ama anlamasak; şart değil. Anlayan insanları biraraya getirerek onları yöneterek başarıya ulaştık. Ben o tarihlerde 2200 kişilik kadroyla fabrikalarda üretim yapıyordum. Ben mühendisleri yönetiyordum onlar da fabrikayı yönetiyordu. Dışarıdan geldiğim için ilk aşamada benim başaramayacağımı zannettiler.
Acemi hukukçunun demir-çelikte başarılı olması ilk defa karşılaşılan olaydı. Ciromuzu giderek arttırdık. Kendi ürettiğimiz demirle yetinmedik rakiplerden demir alıp pazarladık. İlk 100 büyük firma arasında 32. sırada yeraldık. Girişimcilik sadece iş kurmak değil kurulu işi de fırsatı da değerlendirip devredebilmektir. 1993’te şirketin hisselerini devrederek o sektörden çıktık. Yeni yeni başladığımız inşaatçılık sektörüne yoğunlaştık. Türkiye’de üretim yapmak çok zor. Üretilen malı alıp satıp pazarlamak daha kolay.”
“İnşaatçılığa geçince üretimden daha basit olduğunu gördük”: Girişimcilik ve risk almayla ilgili de bir hatırasını dile getiren Vefa Küçük, 1990 yılında Kocaeli’de İzmit Belediyesi’nin 70 bin metrekare pazar yeri olarak kullandığı bir yerin ihalesini kazandıklarını kaba inşaatı yapmak için bölgedeki firmalarla görüşmelere başladıklarını anlattı. Küçük, “İyi taşeronlarla yapmak için arayışa girdik ve belediyeye müracaat edip projeyi tahsis ettik. Kaba inşaatı yaptığımız firma ile teknik müzakereler yaptık. Ben dinleyici olarak yeralıyordum. O firma, bizim arkadaşları şu konuda ikaz ediyorlardı: ‘Sizin projeniz mütemadi temele dayalı ama burası balçık ve çürük bir zemin. İleride deprem olursa sıkıntıya girersiniz. Siz bu temeli radye temele çevirin’ dediler. Tabi radye daha fazla demir ve beton parası çıkması anlamına geliyordu. Ben dinleyici olarak katıldığım için burada bir deprem olursa biz de burayı radye temele çevirmez ve deprem hasar verirse yapacak iki yol ya yurtdışına kaçmak ya da o binada beni idam ederler. Radye temelli inşaat 93’te bitti ve 1999’da deprem oldu. Depremin ana üssü Kocaeli idi. Bölgenin en büyük binası da benim binamdı.
Depremle ilk aklıma gelen bina oldu. Gece karanlıkta İzmit’te gittim. İlk kez bu kadar büyük bir yıkım olduğunu gördüm. Binaya yaklaşınca binanın yerinde olduğunu gördüm. Bir yandan yaşanılanlara üzüldüm bir yandan da binanın sağlam olmasına sevindim. Dolayısıyla risk alma geleceğe dönük olarak da alabilmek cesaretidir. Ben bunun manevi mükafatını 1999’da gördüm. İtibarım ikiye katlandı.”
Fenerbahçe Başkanlığı 1 oyla Aziz Yıldırım’a geçti: Sosyal girişimcilik yönüne ilişkin de bilgi veren Vefa Küçük, Bakırköy Spor’da Başkan Vekilliği yaptığı dönem Fenerbahçe’den yönetime almak için teklif yapıldığını, kabul ettiğini ve 1990’da üyesi olmadan Genel Kurul kararıyla üye olarak yönetime girdiğini aktardı. Şu andaki Başkan Aziz Yıldırım ile aynı anda yönetime adım attığını aktaran Küçük, 90 ve 92 ve 94 ve 98 arasında toplam 6 sene Başkan Vekilliği yaptığını ve bu görevin dahi kendisine büyük onur kattığını anlattı. 1998’de Fenerbahçe’ye Başkan olmak için aday olduğunu anlatan Küçük, karşısında Aziz Yıldırım olduğunu ve seçime gidildiğini anlattı.
Başkanlık sandığından 1 oy farkla Aziz Yıldırım’ın çıktığını anlatan Küçük, tarihte ilk kez böyle bir olayla karşı karşıya kalındığını paylaştı. Küçük, “Ben seçim vaadi olarak stadın başka bir yere taşınmasını taahhüt etmiştim. Aziz Yıldırım ise stadın mevcut yerinde büyütülmesini taahhüt etmişti. Bugün hepimizin iftihar ettiği güzel bir stadımız var. Ben kazansaydım o güzellikte ve büyüklükte stat yaptırmayabilirdim. Aziz Yıldırım büyük düşünerek bugün Fenerbahçe’yi bu hale getirmiştir. İyi ki ben kazanmadım Aziz Yıldırım kazandı ve Fenerbahçe kazandı” diye konuştu.
Girişimciliğin sırrı planlama ve projelendirmedir
Sun Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sedat Şükrü Ünlütürk, mühendis olarak mezun olduğunu ama iş hayatına konfeksiyon atölyesiyle adım attıklarını anlattı. Ünlütürk, 1990’da ilk kez ihracata başladıklarını ve sonra hızlı bir büyümeye geçtiklerini paylaştı Ünlütürk, girişimciliğe atılması sürecini ise şöyle aktardı: “Mecburen girişimci oldum. Çok dar gelirli bir ailenin mensubuydum. Devlette 3-4 sene işgüvenliği mühendisliği yaptım ve sonra bir süre de özel sektörde çalıştım ama hep kendi işimi yapmak istedim. Varlıklı bir ailenin çocuğu olmadan da madencilikte kendi işinizi yapmak mümkün değil. Kafayı kaldırıp ne iş yapacağımı araştırıyordum. Tekstil işi tesadüfen karşımıza çıktı. Çok küçük fason atölyede başladık ve şansımız yardım etti.”
Birçok tanıdığının girişimcilikte başarısız olduğunu dile getiren Ünlütürk, ‘Neden başarısız oldu bu insanlar?’ sorusunu yönelterek şunları anlattı: “Ben bu işi yapabilirim diyenler yapıyor. Bill Gates diyor ki ‘Önce hayal edin.’ Bence Türkler bu konuda mükemmel. ikinci aşama diyor ki ‘Planla, proje yap.’ Projelendirme ve bütçelendirme Türkler’de pek yok. 3. Aşama ise en iyi şekilde uygulamadır. Bu üçü biraraya gelince ve içine biraz tutku ile başarılmayacak iş yoktur.”
Girişimcinin kendine yatırım yapması gerektiğini aktaran Ünlütürk, başarısızlık nedenlerine ilişkin ise şunu söyledi: “Korku. Ya başarısız olursam korkusu girişimciliği olumsuz etkiliyor. İkincisi ise her şeyi kendin yapmak istiyorsun. Üçüncü neden ise vazgeçiyoruz. Yılıyoruz. Ne yaptığınızdan daha önemli olan nasıl yaptığınız. Peter Drucker der ki ‘Doğru işi yap, işleri doğru yap, ne yaparsan yap hızlı ve verimli yap.”
Geleceğin rekabet yöntemi açık inovasyon
“Mükemmellik Yolculuğunda İşbirlikleri” Oturumu’na TV Yorumcusu ve Sunucu Şirin Payzın moderatörlük yaptı. Oturumda sanayi ve akademi işbirliğinin önemi ve sanayi şirketleri arasındaki etkileşimden doğan “açık inovasyon” kavramı konuşuldu. Kordsa Global ve DuPont Protection Technologies’in işbirliği ve yıllar içerisindeki inovatif yaklaşımları ile teknolojiye ekledikleri katmadeğer “açık inovasyon” alanında bir başarı hikayesi olarak paylaşıldı.
Kordsa Global CEO’su Cenk Alper, “Fikir geliştirmede problem yok. Geliştirilen fikirden değer üretilebiliyor mu? Buna bakılmalı. Açık inovasyon hızlı olmalı ve ticarileşmeli. Hızı artırmak için de işbirliği sağlanmalı” dedi. Dupont Global Pazarlama Direktörü Imre Horvath, işbirliğinde doğru ortağın önemine işaret etti. Ayrıca seçilecek projenin de önemli olduğunu belirten Horvath, işbirliğinde refahın paylaşımının net bir şekilde ortaya konulması gerektiğini aktardı.
Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Yükseköğretim Kurulu Yönetim Kurulu Üyesi Prof.Dr. Hasan Mandal ise maalesef yüksek teknoloji ile yeterli üretimin artmadığını, bilgi ve işbirliğiyle bu sürecin daha hızlı olabileceğini paylaştı. Mandal, işbirliğinde; bilgi üretimine ihtiyaç ve insan kaynağının önemli unsurlar olduğunu paylaştı.
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Ersin Acar ise başarılı olmak için öğrencide ödüllendirme sisteminin uygulanması gerektiğini, şirketler içindeki denge unsuruna bağlı kalmadan bu yöntemin uygulanması gerektiğini savundu.
Yaşam Biçimi Olarak Kalite
Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Başkan Vekili Dr. Şaban Kızıldağ, “Yaşam Biçimi Olarak Kalite” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Yaklaşık 8 yıldır 57 ülke üzerinde incelemelerde bulunduklarını belirten Kızıldağ, sözkonusu ülkelerin Müslüman ülkeler olarak değerlendirildiğini söyledi. Kızıldağ, Müslüman ülkelerin toplam nüfuslarının 1 milyar 680 milyon olduğunu ve bunun da dünya nüfusunun üçte birine denk geldiğini hatırlattı. Ülkeleri 7 kategoride incelediklerini anlatan Kızıldağ, “Bizim gibi dinamik bir milletin içinde bulunduğu bu 57 ülke, ne üretiyor diye alt alta üst üste koyduk, bu sürede 57 ülke katmadeğer olarak 80 milyonluk Almanya’nın ürettiğinin yarısını üretmiyor. Yani 40 milyonluk Almanya, 1 milyar 680 milyondan daha fazla katmadeğer üretiyor. Onun için bu zirveler ve programlar çok önemli” dedi.
Kocaeli Gazetesi Sahibi M. Tanzer Ünal, oturumun soru cevap bölümünde şu soruyu yöneltti: “Türkiye’de kurulan işletmelerin yüzde 73’ü ilk 3 yılda kapanıyor. Türkiye’de kurulan işletmeleri nasıl uzun ömürlü yapabiliriz?”
Konuşmacılardan Sedat Şükrü Ünlütürk, Ünal’ın sorusunu şöyle yanıtladı: “Girişimci olmak büyük cesaret ve risk. Ama iş kurulduktan sonra başarısız olması Türkiye için büyük kayıp. Bu dönem TÜSİAD olarak bir çalışma başlattık. Sabancı Üniversitesi’yle birlikte KOBİ’lerin neden kısa ömürlü olduklarına dair rapor hazırlıyoruz. Bu raporu yayınlayacağız. Ayrıca Türkiye’deki aile şirketleri genelde 2.5 kuşakta. Şirketlerin 3. kuşakta sürdürülmesi sıkıntılı hale geliyor. Bu konuda çalışmak için Aile Şirketleri Derneği’ni kurduk. Bu konuda her türlü katkıya açığız.”